Yarın İçin Gıdayı Güvence Altına Almalıyız
06 Mayıs 2008
Pankobirlik ve Konya Şeker Yönetim Kurulu Başkanı Recep Konuk Ekonomi Gazetecileri Derneğinin Çumra Şeker Entegre Tesisleri’ni ziyaretinde gıda krizi ile ilgili sorunların ülkemizde spekülatif boyutta ele alınmasından üreticiler adına duyulan rahatsızlığı dile getirerek sorunun temeline ve çözümlerine değindi.
Konya Şeker, 2-4 Mayıs 2008 tarihleri arasında Ekonomi Gazetecileri Derneğini Konya’da ağırladı. Medya kuruluşlarından 40 ekonomi yazarının katıldığı gezide yazarlar Çumra Şeker Entegre Tesislerini ve Hayvan Kreşini ziyaret ettiler, Konya Şeker hakkında yöneticilerden bilgi aldılar. Çumra Şeker’de yenilen öğle yemeğinde Pankobirlik ve Konya Şeker Yönetim Kurulu Başkanı Recep Konuk’la bir araya gelen ekonomi yazarları Konya Şeker’in ortaya koyduğu eserin, ülkemizde tarımın ve tarımsal sanayinin gelişmesi için çok önemli bir aşama olduğu ve tüm ülkeye örnek teşkil etmesi gereği üzerinde birleştiler. Gezi kapsamında Çatalhöyük ve Mevlana Müzesini de ziyaret eden Ekonomi Gazetecileri Derneği üyeleri 4 Mayıs Pazar günü İstanbul’a döndüler.
Çumra Şeker Entegre Tesisleri’ndeki öğle yemeğinde bir konuşma yapan Recep Konuk, Konya Şeker’in vizyonu, faaliyetleri ve hedefleri konusunda bilgi verirken son günlerde dünyanın ve ülkemizin önemli bir gündemi haline gelen gıda krizi hakkında da görüşlerini aktardı.
Bugün özellikle az gelişmiş ülkeler ile gelişmekte olan ülkelerin yaşadığı gıda krizinin ülkemizde kriz olarak nitelendirilebilecek boyutta olmasa da ciddiye alınması gereken bir mesele olduğunu kaydeden Konuk, bu tartışmanın retoriği, tarzı ve çekildiği mecradan üreticiler adına üzüntü duyduğunu ifade etti. Recep Konuk konu ile ilgili olarak;
“Uluslararası kuruluşlar ve krizi henüz sıcak olarak hissetmeyen gelişmiş ülkeler meseleyi ciddiye alıp, şimdiden hem dünyanın hem de kendi vatandaşlarının krizden en az zararla çıkmasını sağlamak için ciddi önlemler alırken, maalesef bizde tartışma ciddiyetten uzak magazin ve sansasyon boyutunda cereyan etmektedir. BM, Dünya Bankası, DTÖ, İMF ve AB yetkilileri hem krizin boyutu ile ilgili endişeli açıklamalar yapmışlar hem de üretimi arttırmak için alacakları tedbirleri açıklamışlardır. Bazı ülkeler de en azından kendi gıda güvenlikleri açısından acil çözüm olarak ihracat yasaklarını uygulamaya koymuşlardır. Dünya ekonomisinin etkili isimleri gıda fiyatlarının uzun bir süre artık eski seviyelerine düşmeyeceğini iddia etmektedirler. Yani gıda fiyatlarında yeni bir denge arayışı başlamış ve pazarlardaki bolluk ve üretmeyen ülkeler için ucuz ithalat devri sona erme trendine girmiştir.” dedi.
Nitekim BM Genel Sekreteri Ban Ki- moon’un Dünya Gıda Programı’na acil olarak 755 milyon dolarlık kaynak yaratılması gerektiğini ve BM Gıda ve Tarım Örgütü’nün yoksul ülkelerdeki çiftçilere 1,7 milyar dolarlık tohum dağıtacağını açıklamasının önemine değinen Recep Konuk, Ban Ki-moon’nun açıklamasını “yarın için gıdayı garanti altına almalıyız” diyerek bitirdiğine dikkat çekti. Recep Konuk, yoksul ülkelere 1,7 milyar dolarlık tohum dağıtımının, gıda krizinden ağırlıklı olarak etkilenecek ülkelerin kendi topraklarında kendi gıdalarını üretmelerini sağlamak anlamına geldiğini de vurguladı.
BM başta olmak üzere uluslararası kuruluşlar ve gelişmiş ülkeler peş peşe önlem alırken bizde tartışmanın hala kısır bir alanda cereyan ettiğine dikkat çeken Konuk;
“Konu tartışılırken sansasyon yaratacak söylemler ön plana çıkmaktadır. Örneğin televizyonlarda her konuda ve her programda görmeye alıştığımız, asıl itibarıyla sosyal bilimci veya hukukçu olan ama her konuda konuşabilen değerli akademisyen ve uzmanlar her konuda olduğu gibi tarımın ve gıda güvenliğinin de uzmanıymış gibi konuşmakta ve tespitler yapmaktadırlar. Bu konuşmalarda, gıda fiyatlarındaki artışın sebebi spekülatörlere, biyoyakıtlara, kuraklığa ve hatta siyasi istikrarı bozmak isteyen karanlık mecralara bile bağlanmaktadır. Yine bazı uzmanlar eti, şekeri, gıda ürünlerini yıllarca dünya fiyatlarından 3-5 kat pahalı tükettiklerinden dem vurarak üreticiyi suçlamaktadırlar. Dünyadaki son gelişmelerden bihaber olan (örneğin buğday fiyatları son zamanlarda bizim maliyetlerimizi ikiye katlamıştır) bu tarz açıklamalar, sorunu mecrasında tartışmamızın ve gerçekçi tedbirleri almamızın önündeki en büyük engeldir.”dedi.
Gıda güvenliğimiz açısından öncelikle dünya pazarlarındaki gelişmeleri iyi okumamız ve geliştireceğimiz önlemleri ona göre belirlememiz gerektiğini vurgulayan Recep Konuk bu çerçevede aşağıda belirtilen gerçeklerle yüzleşmek gerektiğini ifade etti.
1- Dünyada gıda fiyatlarında yeni bir denge oluşacaktır. Bu yeni dengenin kısa vadede değişmesi ve oluşacak yeni fiyatların düşmesi beklenmemektedir.
2- Tarımsal ürün bolluğu ve ucuz ithalat dönemi sona ermiştir. Yoksul ve gelişmekte olan ülkeler için bunun anlamı iç piyasalarını rahatlatmak veya stabil tutabilmek için ucuz ithal ikamesi imkanı kalmamıştır.
3- Her ülke kendi gıda güvenliğinden kendisi sorumludur.
4- Piyasalardaki bolluk sona erdiği için her ülke kendi topraklarında kendi ihtiyacını karşılayacak üretimi gerçekleştirmek zorundadır.
5- Tarımsal ürün bolluğu döneminde gelişmiş ülkelerin ucuz üretme avantajı ve rekabet koşullarının bu ülkeler lehine olması nedeniyle dünyadaki tarımsal üretim yapısı bozulmuş, tarımsal üretim alanları azalmıştır. Yeniden tarımsal üretimin artması ve tarım alanlarının tekrar kazanılması zaman alacaktır.
6- Biyoyakıtlar, küresel ısınmaya çare üretmek ve bozulan karbon dengesini düzenlemek için Kyoto sözleşmesi ile uygulamaya konan bir önlemdir ve bu önlemden kısa vadede vazgeçilmesi söz konusu değildir.
7- Üretimin kısa vadede arttırılması amacıyla GDO tohumlar ve ürünler gündeme gelecektir. Bu ürünler tedbir alınmazsa ciddi sağlık sorunlarını tetikleyecektir.
8- Gıda krizi önlem alınmazsa küresel bir güvenlik krizine ve küresel barışı zedeleyebilecek gelişmeleri tetikleyebilecek boyuttadır.
Dünyadaki durum bu olduğu halde bizdeki tartışmanın spekülatörler, kuraklık, biyoyakıt üretimi hatta komplo teorilerine odaklanmasında üzüntü duyduğunu ifade eden Pankobirlik ve Konya Şeker Yönetim Kurulu Başkanı Recep Konuk; “Bunun sonucunda da var mı yok mu belli olmayan spekülatörler, tabiat, aslı astarı olmayan şekilde biyoyakıt üreticileri suçlu olarak ilan edilmektedir.” şeklinde konuştu.
Küresel ısınma sonucu yaşanan kuraklık nedeniyle tarımsal üretimde bir azalma söz konusu olduğunu ifade eden Recep Konuk, ancak, bu azalmanın tek başına geçen yıl tarım sektörünün % 7,3 küçülmesini izah etmediğini belirtti. Konuk bununla ilgili olarak;
“Bir önceki yıla göre işlenen tarım alanlarının 26,8 milyon hektardan, 25,8 milyon hektara düşmesinin de bu daralmada etkisinin olduğu bir gerçektir. Ancak, tarımsal üretimin, çiftçinin aldığı ürün bedellerinin maliyetlerin altında kalması nedeniyle çiftçinin üretimden vazgeçmesi nedeniyle azaldığını da görmezden gelemeyiz.” dedi.
Gıda fiyatlarındaki artışın spekülatörleri iştahlandırdığının bir gerçek olarak karşımıza çıktığını belirten Recep Konuk, spekülatörleri iştahlandıran asıl sebebin daha az ürettiğimiz için küresel pazarlardaki dalgalanma ve krizlerin etkisine karşı korumasız kalmamız olduğu gerçeğini de görmezden gelmememiz gerektiğini vurguladı.
Biyoyakıt üretiminin tarımsal ürün fiyatlarını arttırdığı iddiası ile ilgili olarak da görüşlerini dile getiren Recep Konuk; ülkemizde tahıldan biyoetanol üretiminin dikkate alınamayacak oranda olduğunu belirtti. Yağ esaslı biyodizel üretiminin ise gıda tüketimini etkileyecek büyüklükte olmadığını ifade eden Konuk, Pancardan üretilen biyoetanolün şeker üretimini etkilemesinin de söz konusu olmadığını söyleyerek şunları ilave etti:
“ Biyoetanol üretimi bir sanayi ürünü olan şeker pancarının sıfır atıkla işlenmesine imkân tanımaktadır. Yağ esaslı biyoyakıtların tarım alanları sınırlı olan ülkelerde üretilmesi elbette gıda güvenliği açısından bir sorundur. Ancak, şeker kamışı ve şekerden üretilen biyoetanolün ülkemiz ve dünya şeker üretimi ve stokları ile şeker fiyatlarına bir etkisi olmamıştır. (Biyo etanol üretimi; Brezilya:22 miyar litre, ABD: 42,3 miyar litre AB: 4,9 milyar litre. Şeker Üretimi; Dünya 2005/06 :151.311,5 bin ton, 2006/2007: 166.216,4 bin ton. Dünya Şeker Stoku; 2005/06 60.449,9 bin ton, 2006/07 : 63,068,4 bin ton.)
Gıda konusunun geleceğimizi ve gelecek kuşakları da ilgilendiren ciddi bir mesele olduğunu ve sorunun taraf olma mantığıyla, siyasi tercihlerin ve hayat tarzlarının etkisinde yapılan tartışmalarla çözülebilecek bir mesele olmadığını vurgulayan Recep Konuk ciddi tedbirler alınmazsa köylü, şehirli herkesi, her kesimi ve her görüşten vatandaşımızı etkileyecek ortak ve ciddi bir sorunla karşı karşıya olduğumuzu vurguladı.
Recep Konuk; Türkiye’deki meselenin üretim meselesi olduğunu vurgulayarak şunları söyledi:
“Bu çerçevede öncelikle yanlışlarımız ve hatalarımızın açık yüreklilikle tespitini yaparak işe başlamalıyız. 1980’li yıllardan sonra uygulanan tarım politikalarının, küresel bolluktan ve bunun devamlı olacağı zannından etkilenerek pahalı ürettiğimiz gerekçesiyle ucuz tüketmek için üretimden vazgeçmemize sebep olacak şekilde oluşturulduğu ve bu politikaların son gelişmelerle iflas ettiği tespiti ile ilk adımı atmalıyız. Artık dünyada tarım ürünleri pahalıdır ve ithalat yaparak ucuz tüketmek mümkün değildir.
Yıllarca, enflasyonla mücadele ve piyasaların stabil tutulması için özellikle dar gelirli kesimlerin tüketim harcamalarında en önemli kalem olan gıda ve dolayısıyla tarımsal ürün fiyatları ithal ikamesiyle baskı altına alınmış, bunun sonucunda artan nüfusa rağmen üretimimiz arttırılamamış, son yıllarda da gerilemiştir. Entegre olmaya çalıştığımız AB normları çerçevesinde tarım nüfusunun azaltılabilmesi için de tarımsal ürünlerin fiyatları, tarımda yeni yatırımları ve sermaye birikimini önleyecek şekilde tespit edilmiş ve böylece tarım nüfusu ekonomik nedenlerle göçe zorlanmıştır. Yine tarımsal üretimde bazı ürünlerde üretimi azaltmamıza sebep olan pahalı ürettiğimiz iddiaları üreticiler üzerinde bir baskı aracı olarak kullanılmıştır. Oysa, Türk çiftçisinin gelişmiş ülke çiftçilerine göre, 3 katı fiyata mazot kullandığı, gübre ve ilacı 1,5-2 katı fazla bedel ödeyerek temin ettiği için pahalı ürettiği, girdi maliyetlerinin yüksekliği nedeniyle rekabet gücümüzün zayıfladığı gerçeği hep göz ardı edilmiştir. Ve yine üretim maliyetlerini azaltacak toprak, tohum ıslahı çalışmaları, ilave sulama yatırımları, tarım-sanayi-pazar entegrasyonu çalışmaları yapılamadığı için tarımsal üretim cazibesini yıldan yıla yitirmiş ve bunun sonucunda da tarım sektörü küçülmeye, tarımsal üretim azalmaya başlamıştır. Sonuçta da ülkemiz dünyada kendi kendine yeten sayılı birkaç ülkeden biri olma vasfını yitirerek net ithalatçı ülke olmuştur. Dolayısıyla da ülkemiz dünya pazarlarındaki dalgalanma ve krizlere açık hale gelmiş, gıda güvenliğimiz üretimden vazgeçtiğimiz için sigortasız kalmıştır.
Şimdi yapılması gereken; üretimimizi arttırmanın artık bir zorunluluk haline geldiği gerçeğini kabul ederek, üretimi arttıracak, tarım alanlarını genişletecek, tarım dışına çıkan alanları tekrar kazanmamızı sağlayacak tedbirleri süratle uygulayarak, dünyayı etkisi altına alan bu krizi ülkemiz açısından fırsata dönüştürmektir.”
Türkiye’nin önünde tarımın nasıl verimli ve karlı bir şekilde ülke yararına geliştirilebileceğinin önemli örnekleri olduğuna değinen Recep Konuk, Konya Şeker’in de bu önemli örneklerden birisi olduğunu vurguladı. Tarımsal üretimin sürdürülebilirliğinin somut örneğinin Konya Ovasında olduğunu ifade eden Konuk, Konya Şeker’in sözleşmeli tarım uygulamasıyla tarımsal üretimde pazar güvenliğinin nasıl sağlanacağının somut örneğini teşkil ettiğini söyledi.
Yıllardır herkesin dilinde bir ezber olan tarım ülke ekonomisinin sırtına yüktür sloganının tekzibinin Konya Şeker’in gerçekleştirdiği yatırımlar olduğuna değinen Recep Konuk, “Tarım kimsenin sırtında yük olmadan, hiç kredi kullanmadan yardım almadan sermaye biriktirmiş, modern sanayi tesislerini kurmuş, tarımsal üretime arz ve pazar güvenliğini kendi imkânlarıyla sağlamıştır. Bu sayede de üretim alanlarını korumuş, toprağa yatırım yapabilmiş, üretimde sürdürülebilirliği ve sürekliliği kimseye muhtaç olmadan sağlamıştır.” şeklinde konuştu.
Konuşmasında, Konya Pancar Ekicileri Kooperatifi olarak çiftçi dayanışmasına örnek teşkil edecek ayni avans (mazot, gübre, tohum) uygulamasını da hayata geçirdiklerini belirten Recep Konuk, böylece çiftçinin yine kendi imkânlarıyla girdi maliyetlerindeki artışlardan en az düzeyde etkilendiğini anlattı. Bu kampanya döneminde bölgedeki çiftçilerin ayni avans uygulamasıyla mazotu ortalama 2,4 YTL’den kullanma imkânına sahip olduğunu aktaran Konuk,
“Gübre, tohum gibi girdiler de düşünüldüğünde hinterlandımızdaki çiftçilerimizin kazancı bu üretim yılı için yaklaşık 77,5 milyon YTL’dir. Gerek girdi maliyetlerine yönelik bu uygulamaların gerekse diğer sanayi yatırımlarının hem tarımsal üretimin sürdürülmesini sağladığı hem de tarımsal üretimimizin yapısal sorunlarına mahallî düzeyde de olsa çözüm getirdiği açıktır. Bunlar bizim yapabildiklerimiz ancak bu konuda kamu kurumlarının da yapacakları vardır.” diye konuştu.
Açıklamasında Türk tarımının temel meselelerine değinen Recep Konuk bunları;
Tarım arazilerinin optimum işletme büyüklüğünde olmaması, arazi toplulaştırması ve toprak ıslahı çalışmalarının yapılamaması, su kaynaklarımızın kıtlığına rağmen bazı su kaynaklarımızı kullanamamamız (Göksu kullanılamadan Akdeniz’e akıyor), kıt su kaynaklarımızı tasarruflu kullanmamızı sağlayacak ve toprağın tuzlanmasını önleyecek yeni sulama tekniklerini (damlama sulama) teşvik edemememiz, birim alanda üretimi arttıracak tohum ıslahı, toprak analizi gibi çalışmaları yapamamamız, yeni üretim teknik ve teknolojileri ile çiftçimizi finansal problemler nedeniyle buluşturamamamız, tarım-sanayi-pazar entegrasyonunu bir türlü sağlayamamamız, girdi maliyetlerini düşürerek rekabet gücümüzü arttıracak kaynakları yaratamamamız olarak sıraladı.
Meselenin doğru mecrada ve doğru kişilerce tartışılmasının çözüme yönelik adımların atılmasının en önemli şartı olduğunu ifade eden Pankobirlik ve Konya şeker Yönetim Kurulu Başkanı Recep Konuk şunları söyledi:
“Bu çerçevede de meselenin doğru mecrada ve doğru kişilerce tartışılmasını sağlama ve çözüm üretmede öncelikle sorumluluğun Tarım Bakanlığı’nda olduğuna inanıyoruz. Onun için Tarım Bakanlığımızın öncülüğünde, tarım ile ilgili kamu kurumları ile üretici kuruluşlarının temsilcilerini ve gıda sanayicilerini bir araya getirecek arama konferansı şeklinde gerçekleştirilecek bir girişimin meseleye çözüm arayışlarını hızlandıracağını düşünüyoruz. Doğru yaklaşımla başlayacak arayışların uzun vadeli, dünyadaki konjonktürel gelişmelere göre asla terk etmeyeceğimiz üretim odaklı bir tarım stratejisini ortaya çıkarmamızı sağlayacağına inanıyoruz.
BM Genel Sekreterinin de vurguladığı gibi “yarın için gıdayı garanti altına almalıyız.” Gıdayı garanti altına almanın yolu da üretimden, mümkün olan kadar üretmekten ve mümkün olduğunca çok üretmekten geçiyor. Bu da ancak üretimi teşvik etmekle ve üretimin önündeki engelleri kaldırmakla gerçekleştirilebilir.”