Pankobirlik Genel Başkanı Recep Konuk "Milli Üretimi Feda Etmek Geleceğe Veda Etmektir"
03 Ocak 2014
Konuk, Katma Değerli Üretimin Önemini Anlattı, Dünya’da Ucuz Diye Üretimden Vazgeçilemeyeceğini Vurguladı...
Konya Şeker ve iştiraklerinin yöneticileriyle her ay gerçekleştirilen istişare ve koordinasyon toplantısında konuşan Pankobirlik Genel Başkanı Recep Konuk, üretim fikrinden taviz vermeden rekabetçi yapıyı güçlendirmenin çaresinin bulunması gerektiğini söyledi. Konya Şeker’deki her yöneticinin, her mühendisin, her çalışanın birinci görevinin bahane değil çare üretmek olduğunu belirten Konuk, kurumun son yıllarda gösterdiği performansın bu yaklaşımın tepeden tırnağa benimsenmesinin eseri olduğunu vurguladı.
Konya Şeker’in asla pes etmeyen bir yapısı olduğunu belirten Konuk, dünyada ucuz üretiliyor o zaman biz üretmeyelim diye bir kolaycılığı kabul etmediklerini ve etmeyeceklerini belirterek, dünya ne yaparak ucuz üretiyor, ucuz üretmeyi nasıl başarıyor bunu bulup çıkarmak ve bu kurumda hayata geçirmek bu kurumdan ekmek parasını kazanan herkesin görevidir dedi. Bu sadece bugün faal olduğumuz sektörler için değil, ülkemize, bölge çiftçisine avantaj sağlayabilecek her üretim alanı için geçerlidir diyen Konuk, Türkiye’nin üretimden vazgeçmek gibi bir lüksünün olmadığını vurguladığı konuşmasında özetle şunları söyledi;“Dünyanın herhangi bir ülkesinde herhangi bir ürün ucuz diyerek bir üretim kaleminden vazgeçmek günü kurtarabilir. Birkaç yıl o ürünü ucuz tüketebilirsiniz ancak kesin olan şudur, bir gün mutlaka pahalı tüketirsiniz. Yani günü kurtarmak için milli üretimi feda etmek geleceğe veda etmektir. İthalat kolaycılığına sarılmak marifet değildir, marifet verimli üretmenin yolunu bulmaktır. Her şeyi yapıyoruz rekabet edemiyoruz cevap değildir, sadece meselenin bir kere daha tespitinden ibarettir. Verilmesi gereken cevap daha ucuz üretmenin yolunu bulduk demektir. Çünkü birincisinin işe yarar bir yönü de, memlekete hayrı da yok, ama ikincisi hem işe yarar, hem de memleketi de milleti de ayağa kaldırır. Biz Konya Şeker olarak kolaycılığı defterimizden sildik, bu kurum ve bu kurumda çalışan herkes asıl verilmesi gereken cevabın peşinde ve hep öyle olacak.
Konya Şeker’in üretimde sergilediği kurumsal duruş gibi ülkelerinde hem sanayide hem tarımda hem de ticarette milli bir duruşa ihtiyacı vardır. Bu duruşun da birinci kuralı üretimde sürekliliktir. Yani bu topraklarda ve burada üreteceksiniz. Birinci kural bu. Eğer rekabetçi yapınızda zafiyet varsa o zafiyetleri gidermenin yolunu bulacaksınız. Üretirseniz ve üretme fikrinde ısrar ederseniz mutlak surette rekabetçi yapınızı güçlendirirsiniz ancak kolayı seçer vazgeçerseniz zaten rekabet etme şansınız kalmaz ve açık pazar haline gelirsiniz. Yani hep ödeyen ve hep kaybeden tarafta yer alırsınız. O nedenle fiyatlar uygun hadi ithal edelim şeklinde bir yaklaşım çözüm değil, meselenin ötelenmesinden ibarettir ve gelecek kuşakların yükünü arttırmaktan başka da bir işe yaramaz.
Dünyanın kalkınmış ülkelerinin zenginliğinin arkasında milli duruş vardır. Bu şeker sektöründe de böyledir, tekstilde de böyledir, otomotiv sanayinde de böyledir, teknoloji sektöründe de böyledir. Yani gelişmiş ülkeler siyasetiyle, sivil toplumuyla, tüketicisiyle, iş adamıyla, bürokrasisiyle, üniversitesiyle, bilim merkezleriyle bir bütün olarak ülke ekonomisinin bütün ayaklarının rekabetçi yapısını güçlendirmek için el birliği yapıyor, zafiyet oluştuğunda o zafiyeti gidermek için yapıcı katkı veriyor. Eğer dünya ile rekabet etmek istiyorsak, biz de bu olgunluğa erişmek, bir ve beraber hareket etmeyi öğrenmek zorundayız.
Bu yetiyor mu? Yetmiyor. Çok üretmek ve çok çalışmak da yetmiyor. Dünyada çok çalışıp, dün ürettiğinden çok daha fazlasını üretip, düne göre yoksullaşan birçok ülke var. Yani birçok ülke hem çalışıyor hem de fukaralaşıyor. Bu bir tezattır, ancak dünyanın gerçeği de budur. Sebebi şu ürettiklerini işleyemiyorlar, katma değerli pazarlara çıkaramıyorlar. O nedenle de gelişmiş ülkelere ırgatlık yapıyor, cefasını çekiyorlar, sefasını ise başkaları sürüyor.
Dünya’da bir model vardı. Yani, çok uluslu ve çok ülkeli şirketler bir emtianın, bir ürünün üretilmesinde farklı farklı ülkelere parçalar dağıtarak o ülkede üretim yaptırıyorlardı. Ürettirdiği parçaları da toparlayarak katma değerini kendi sağlıyor ve başkalarına da işçiliğini yaptırıyordu. Artık bu model hızla değişmeye başladı. Belki ilk zamanlar doğru bir yöntem olarak algılandı ama sonuçta toplamı sıfır olmayan bir ekonomi ortaya çıktı. Yani birilerinin zengin olması diğerlerini fukaralaştırdı.
Bu modelin yerini şimdi yeni bir modele bırakıyor. Bu modelin ana fikri şudur, kendi ürününüzü kendiniz üreteceksiniz, kendi ülkenizde üreteceksiniz ve ürettiğinizi de kendiniz katma değerli hale getireceksiniz. Kalkınmak isteyen ülkelerin de, gelişmiş ülkelerinde uyguladığı model artık bu. Bunun temel sebebi ise üretim sürecine daha çok insanı katarak, ekonomik faaliyet sırasında dönen paranın olabildiğince ülke içinde çok el değiştirmesi ve yeni yatırımları tetiklemesi. Bu model Konya Şeker’in modelinin bire bir aynısıdır. Eski modelde siz çalışıyor, çabalıyor, üretiyordunuz, üretimin katma değerini başkaları götürüyor, siz olduğunuz yerde patinaj yapıyordunuz. Konya Şeker modelinde ise yine çalışıyor, yine üretiyor, hatta daha çok üretiyorsunuz, daha çok ürettirmenin yolunu buluyorsunuz ve teker daha hızlı dönmeye, ekonomi hızla mesafe kat etmeye başlıyor. Bir fabrikadan 30 üretim tesisi çıkarıyor, refahı tarladaki üreticiye ulaştırmaya başlayabiliyorsunuz.
Eğer zengin olmak istiyorsanız, çok çalışarak fukara olmaktan kurtulmak istiyorsanız, bunun yollarından birisi sadece ürünü üretmek değil, ürünü katma değerli hale getirmektir. Biz, ülke olarak dünyada 16’ıncı büyük ekonomiyiz ama verimlilikte, kişi başına düşen verimlilikte, üretim verimliliğinde dünyanın en verimli çalışan ülkelerinin % 40’larındayız. Bu konuda ciddi anlamda bir dezavantajımız var. Eğer, bunun tersinin olmasını istiyorsak ürettiğimiz ürünün daha çoğunu katma değerli hale getirmemiz, üretim altyapımızı inovatif hale getirmemiz ve ürün çeşitlememiz gerekir. Aksi halde bu rekabetçi dünyada hiçbir şansımız olmaz.
Yani, şekeri şeker olarak satarsak şansımız yok demektir. Peki o zaman ne yapacağız? Şekeri katma değerli hale getireceğiz, şekerden şekerli mamüller üreteceğiz, melası melas olarak satmayıp etanol üreteceğiz, etanolün atığı olan şilempeden potasyum üreteceğiz, havaya uçup giden karbondioksiti yakalayıp üretim zincirini geliştirerek ürünlerimizi daha katma değerli ve daha verimli hale getirip rekabetçi yapımızı güçlendireceğiz.
Konya Şeker bunları yapıyor, en azından mantalite olarak kurumun yapısı buna uygun. Bize düşen bu yapımızı üretim kalemlerimize, üretim prosesine yansıtmak ve hiçbir zaman yaptıklarımız kâfidir dememektir. Biz hep daha verimlisini aramak zorundayız. Ekonomik değere dönüştürülme imkânı olan, kıymetlendirilebilecek hiçbir ürünü, yan ürünü, atığı kıyıda köşede unutmamaktır. Üretim teknolojisi, üretim prosesinde dünya ile en azından aynı hizada koşmak ve mümkünse onların bir veya birkaç adım önüne geçmektir. Bu kurum, bundan sonra bu konularda daha çok çalışacak ve elinin değdiği yerlerdeki bereketi refahı bu sistemle arttıracaktır.”