Pankobirlik Genel Başkanı Recep Konuk "Konya’dan Mağrip’e Hem Gönül Hem Ticaret Köprüsünü Kurduk"
07 Haziran 2013
Biz burada sadece ekonomik ilişkilerimizi geliştirmiyoruz, aynı zamanda ortak medeniyet değerlerimizi de yeniden ihya ediyor ve güncelliyoruz...
Fas, Cezayir ve Tunus’a 5 Bakan, 215 işadamı ve çok sayıda gazeteci ile 4 günlük resmi ziyaret gerçekleştiren Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ziyaret ettiği ülkelerde hükümetler nezdinde yapılan görüşmelerin yanı sıra işadamlarının bir araya geldiği İş Konseyi Toplantılarına bizzat katılarak bölge ülkeleri ile Türkiye arasındaki ticari ilişkilerin ve ortak yatırımların arttırılmasını istedi. Türkiye’nin son 5 yılda Afrika kıtasında 23 büyükelçilik açtığını ve 12 olan büyükelçilik sayısını 35’e çıkardığını vurgulayan Başbakan Erdoğan, “Bilhassa Kuzey Afrika ülkeleriyle ticari ilişkilerin ötesinde, çok önemli tarihi, coğrafi ve kültürel yakınlığımız bulunuyor. Biz burada sadece ekonomik ilişkilerimizi geliştirmiyoruz, aynı zamanda ortak medeniyet değerlerimizi de yeniden ihya ediyor ve güncelliyoruz" dedi.
Başbakan Erdoğan ve beraberindeki heyet 4 günlük Kuzey Afrika ziyaretine Fas’tan başlarken ziyaretin ikinci günü Cezayir’e oradan da Tunus’a geçti. Heyette yer alan işadamları her üç ülkede de ortak iş konseylerinde ilgili ülkelerin işadamları ve yatırımcılarıyla görüşürken, Başbakan Erdoğan’da iş konseyi toplantılarının açılışını bizzat yaptı. Başbakan Erdoğan’a gezisinde Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, Dışişleri Bakanı Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu, Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, Tarım, Gıda ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker ile Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım eşlik etti.
Başbakan Erdoğan’ın gerçekleştirdiği 4 günlük Fas, Cezayir ve Tunus’u kapsayan Kuzey Afrika ziyaretine katılan ve bu ülkelerdeki işadamları ile yatırımcıların yanı sıra bölgede etkin bir iş hacmi ve potansiyeline sahip Türk işadamları ve firmaları ile de görüşmeler gerçekleştiren Pankobirlik Genel Başkanı Recep Konuk, Fas, Cezayir ve Tunus ile ortak hatıralara sahip olduğumuzu, bölgedeki üç ülkenin de Türkiye ile ticareti ve işbirliğini arttırmaya son derece arzulu olduğunu, bunun yanı sıra ülkemizin ihtiyacı olan bazı alanlarda doğal kaynaklardaki zenginlikleri itibarıyla ortak yatırıma müsait olduğunu belirterek, şunları söyledi;“Sayın Başbakanımızın Fas, Cezayir ve Tunus’a yani tarihi adıyla Mağrip’e gerçekleştirdiği ziyaret, heyette yer alan biz işadamları için hem moral motivasyon hem de ticari anlamda son derece yararlı bir seyahat oldu. Öncelikle şunu söylemek istiyorum, Türkiye geleceğe çok daha umutlu bakabilir. Biz bu seyahatte onu gördük. Türkiye’nin dünya milletler ailesi arasında büyüklüğü, kudreti, gücü, etkinliği ve Anadolu coğrafyasının çok daha ötesine taşan manevi coğrafyası, kültürel etki alanı bu tür gezilerde çok daha net ortaya çıkıyor. Her üç ülkede her ziyaret ettiğimiz şehirde, o şehirlerin sokaklarında gösterilen sıcaklık, ilgi ve alaka gurbetteki bir akrabaya kavuşmanın sevincini yansıtıyordu. Biz gittiğimiz üç ülkede de kendimizi başka bir ülkenin işadamı, başka bir ülkeden gelen misafir gibi hissetmedik.
Biz Fas’ta da, Cezayir’de de, Tunus’ta da ailenin bir ferdi gibi karşılandık. Faslısı, Cezayirlisi, Tunuslusu Anadolu’dan gelen kardeşlerini kucaklama konusunda bir biri ile yarıştı. Tarihin ve olayların coğrafi anlamda koyduğu mesafenin hem kültür olarak hem de manevi bağlar ve değerler açısından Anadolu ile Mağrip arasında olmadığını gördük. Bu moral motivasyonu üst düzeye çıkaran ve kardeşlerimizle buluştuğumuz, kucaklaştığımız, Konyalı hemşehrilerimizin selam ve sevgilerini iletme fırsatı bulduğumuz Kuzey Afrika’ya yaptığımız ziyaretin olumlu havası ticari görüşmelerimize de yansıdı ve seyahatten son derece olumlu neticeler, somut sonuçlar aldık. Sayın Başbakanımız biz işadamlarına bölge ile ortak manevi değerlerimizi yeniden ihya ettiğimizi hatırlatarak, işbirliğini geliştirmemizi ve birlikte büyüyeceğimiz bir sürece katkı vermemizi beklediğini söyledi. İşadamları olarak bizler de Sayın Başbakanımızın ve hükümetimizin açtığı bu fırsat kapısını değerlendirmeye gayret ettik.
Bu çerçevede Konya Şeker olarak biz bu seyahatte neticelerini kısa sürede alacağımız temaslar kurduk. Öncelikle bu bölgede zaten düzenli olarak ihracatımız olan Cezayir’e hem ihracat kalemlerimizin arttırılması hem de hacmimizin arttırılması için görüşmeler yaptık. Bir çok firma için büyük ancak bizim için yetersiz olan Fas’a ihracatımızın arzu ettiğimiz seviyeye çıkarılmasını sağlayacak irtibatları kurduk. Bugüne kadar bu bölgede giremediğimiz Tunus pazarının kapılarının açılmasını sağlayacak bağlantıları kurma fırsatı bulduk. Her üç ülkede de helal sertifikalı üretim yapacak olan Et-Süt Entegre Tesisimizin üreteceği ürünler için şimdiden ön görüşmeler gerçekleştirdik. Bölge ülkelerinin yer altı zenginliklerini değerlendirerek, ülkemizin tarım sektörünün önemli ihtiyaçlarından biri olan kimyasal gübre üretimi konusunda ilk görüşmeleri yaptık, işbirliği niyetimizi ilettik, konuyu gündemlerine taşıdık, eğer olumlu yaklaşırlarsa daha ileri aşamaları konuşmaya başlayabileceğiz.
Tamda bu noktada, hem Konya Şeker olarak bizim hem de Sayın Başbakanımızın heyetinde yer alan işadamlarının bu üç ülkedeki yatırımcılarla müzakerelerde hızlı ilerlemesini, somut neticeler almasını sağlayan hususun hükümetimizin yakın ilgisi olduğunu özellikle belirtmeliyim. Sayın Başbakanımıza seyahatinde eşlik eden Sayın Bakanlarımız, sektörel görüşmelerde, yatırımcılarla görüşmelerimizde bire bir destek oldular, her ayrıntı ile her detay ile ilgilendiler, çözüm ve işbirliği ortamının oluşması için siyasi ağırlıklarını kullandılar. Bu çerçevede Dışişleri Bakanımız Sayın Ahmet Davutoğlu’na hem ihracat imkânlarını değerlendirebilmemiz hem de ortak yatırımlar konusunda gösterdiği gayret, görüşmelerde tıkandığımız noktalarda siyasi ağırlığını kullanarak araladığı müzakere kapıları nedeniyle teşekkür ediyorum. Aynı şekilde, Ekonomi Bakanımız Sayın Zafer Çağlayan’ın doğru muhatapları bulmamız için yaptığı yardımlar, Tarım, Gıda ve Hayvancılık Bakanımız Sayın Mehdi Eker’in, gıda ürünleri ihracatı için el sıkışabileceğimiz noktaya ulaşmamız için gösterdiği gayreti, muhataplarımızla yürüttüğümüz müzakerelerde Ulaştırma Bakanımız Sayın Binali Yıldırım’ın, Başbakan Yardımcımız Sayın Bekir Bozdağ’ın birebir destekleri ticari görüşmelerin sonuçlarının hızlı alınmasını sağladı. Sayın Başbakanımız da günlük olarak biz işadamlarından kaydettiğimiz ilerlemenin bilgilerini istedi ve sıkıntılı ilerleyen süreçlerin ülkemiz lehine aşılmasını sağladı. Bu destek işadamlarımızın ticaret hacmimizi, işbirliğini genişletecek somut adımlar atabilmelerine vesile oldu. İnşallah son derece verimli geçen bu ziyaretin dış ticaretimiz ve yatırımlar açısından neticelerini hem Konya Şeker olarak hem de ülke ekonomisi olarak kısa süre sonra almaya başlarız.”
Fas, Cezayir ve Tunus’un Türkiye için manevi öneme sahip ülkeler olduğunu ve Afrika kapısının Mağrip’ten geçtiğini, Türkiye’nin de Afrika için önemli olduğunu ve Afrika’nın Kuzeyinin gözünün de kulağının da Türkiye’de olduğunu, belirten Konuk, “4 gün boyunca eski adıyla Mağrip’te yani Fas, Cezayir ve Tunus’ta siyasetçisinden, sanayicisine, işadamından tüccarına yüzlerce insanla görüştük. Türkiye’ye Afrika’nın kuzeyinden, kıtalar ötesi bakma imkânımız oldu. Bizim dışımızdaki gözler bizi nasıl görüyor anlama şansına sahip olduk. İlk olarak şunu söylemek istiyorum. Türkiye’den de büyük bir Türkiye var. Türkiye oralar için istikrarın, güvenin, ilerlemenin adı. Oradan bakınca Türkiye çok daha büyük görünüyor. Oralardakiler de Türkiye’yi sığınılacak bir liman görüyorlar. Türkiye güçlüyse kendilerini güvende hissediyorlar. Dar günde Türkiye’nin kendilerine el uzatacağına inanıyorlar. Türkiye’nin açtığı yolun izini sürüyor, Türkiye’nin takipçiliğini yapıyor, ilhamlarını Türkiye’den alıyor, model olarak Türkiye’yi görüyorlar. Bizim Mağrip’i ziyaret ettiğimiz günler, uzun süredir görmediğimiz ve Türkiye’de asla yaşanmasını istemediğimiz, istemeyeceğimiz olayların yaşandığı günlerdi. Ancak şunu rahatlıkla söyleyebilirim, bize ziyaret ettiğimiz hiçbir ülkede hiçbir siyasetçi, hiçbir işadamı ne oluyor diye sormadı. Uzun soluklu iş görüşmeleri yaptığımız insanların acaba ne olur sorusuyla karşılaşmadık, kaygısına şahit olmadık. Yani Türkiye’deki istikrara, güven ortamına inanç tam.
Ben özellikle şunu belirtmek istiyorum, bir birimizde hep eksik aramayacağız. Eleştirmek en kolayı. Eksik bulmak en kolayı. Yapmadığımız bir şeyi de yapmamız lazım. Bu alışkanlığı da edinmemiz lazım. Cümlelerimizi hep karamsarlık üzerine, hep tenkit üzerine kurmamamız, teşekkürü de hatırlamamız lazım. Son 10 yılda Türkiye’nin dış dünyada itibarının artmasını, ekonomimizdeki sürekli büyümeyi, dış yatırımcılar için ülkemizin cazibesinin artmasını sağlayan herkese teşekkür etmemiz gerekiyor. 11-12 yıl önce tarihinin en ağır ekonomik krizini yaşayan ülkemiz bugün yatırım iklimi açısından dünyadaki 3-5 ülke arasına girmişse bu havanın oluşmasına katkı veren, emek veren herkese teşekkür etmemiz lazım.
Ben bir haftadır yaşanan tartışmaları kendi içimizde, hasarsız, kırıp dökmeden ve kısa sürede çözebileceğimizi biliyorum. Bazı ülkeler bu meselenin üzerine mal bulmuş mağribi atladılar. Açıklama üstüne açıklama yaptılar. AB üyeliğinin tehlikeye düştüğünden bahsettiler. Vatandaşlarına aman şuralara gitmeyin diye çağrı yaptılar. Sormak lazım niye? Tam da turizm mevsimi başlarken yaşananların ve dünya turizminden büyük pay alanların yaptığı bu çağrıları milletimizin iyi tahlil etmesi gerekir. Milletimizin uyanık olması lazım. Kriz bölgesinde olan bu ülkelerin yatırım fonlarından kullandıkları kaynak kesildi. Dibe vurdu. Niye? Türkiye hem istikrarlı yapısı hem güven ortamı hem de istikrarlı şekilde büyüyen ekonomisiyle fonlar için güvenli liman konumuna ulaştı. Türkiye son yıl itibarıyla uluslararası fonlarından en düşük faizle kaynak kullanabilen üç-beş ülkeden biri. Kaynak ne demek yatırım demek, fabrika demek, iş demek, üretim demek. Şimdi o kriz bölgeleri kullandıkları kaynağı geri istiyor, geri almaya çalışıyor.
Herkesin şunu bilmesi lazım. Uluslararası yatırım fonları şuna bakar, verdiğim parayı geri alabilir miyim? Alacağı faiz, parasını vereceği ülkenin rejimi, dini, dili, ırkı paranın sahibini ilgilendirmez. Birinci öncelik, paranın güvenliğidir. Kimse kimsenin kara kaşı, kara gözü için finansman sağlamaz, sağlamıyor. Bunu en iyi bilenlerden biri biziz, bizim kurumumuz.
Uluslararası fonlar önce ülkenin durumuna bakar. Ülkede siyasi istikrar var mı? Güven ortamı tam mı? Ekonomide ve ekonomi politikalarında süreklilik var mı? Büyüyen, istikrarlı bir ekonomiye sahip mi? Eğer bu soruların cevabı olumlu ise işbirliği yapacağı şirketin durumunu incelemeye başlar. Eğer bu soruların cevabı olumsuzsa şirketin adına, yatırımın mahiyetine bakmaz bile. Bu soruların cevabı olumlu ise şirketin bilançosunu inceler, yönetimdeki istikrarına, büyüme trendine bakar bunlarda olumlu ise yatırımın fizıbıl bir yatırım olup olmadığına bakar ve ondan sonra fon kaynaklarını kullandırır. Türkiye geçtiğimiz hafta itibarıyla uluslararası fonlardan en düşük faiz oranıyla istifade eden dünyadaki üç-beş ülkeden biriydi. Bunu en iyi bilen kurumlardan biri biziz, bize hem fonlardan teklif geliyor hem de o fonlarla enerji yatırımımızda işbirliği yaptık. Belki de dünyada en iyi şartlarda fon kaynaklarına ulaşma imkânına sahip olduk.
Şimdi herkes şapkasını önüne koyup düşünmeli. Türkiye iç tasarrufları yetersiz bir ülke. Genç, nitelikli bir nüfusa sahip. İş piyasasına her yıl 1 milyon civarında gencimiz katılıyor. Yani iş sahası açmamız, kurabildiğimiz kadar fabrika, kurabildiğimiz kadar üretim tesisi kurmamız gerekiyor. Tasarruf yetersizse bunu neyle yapacaksınız, dış kaynakla. O kaynağı ne kadar ucuz kullanırsanız oluşacak katma değerden, gelirden de o kadar çoğu ülkemizde kalacak ve iç tasarruf imkânımız artacak, kalkınma ve büyümemiz de o oranda hızlanacak. Güven problemine, istikrara yönelik dış dünyada oluşacak her şüphenin bizim o fonları kullanma bedelimizi arttıracağını milletimizin bilmesi gerekir. Bu algıyı oluşturmaya çalışanların hepsinin iki üç sene öncesine göre uluslararası fonları iki üç kat faiz ödeyerek kullanan ülkeler olduğunu da milletimizin bilmesi gerekir. Onların iki üç senedir daha fazla faiz ödeyerek kullanabildiği fonları Türkiye’nin oların yarısı, üçte biri maliyetle kullanma kabiliyetine ulaştığını da milletimizin bilmesi gerekir. Fon kullanımında bir puanlık artışın 10 yıllık orta vadeli yatırımlarda 1 milyar dolar için ülke maliyetini 100 milyon dolar arttıracağının farkına varmamız lazım. 100 milyon dolar dediğiniz bir fabrika demek, 600-700 doğrudan istihdam demek” şeklinde konuştu.