Haberler

Paylaş

İnanmıyorum, O Sen Miydin?

27 Ocak 2011
Önceki gün çok tuhaf bir şey yaşadım. Buna “kaderin cilvesi” de diyebilirsiniz, “hayatın hoşlukları” da...  Önceki gün çok tuhaf bir şey yaşadım. Buna “kaderin cilvesi” de diyebilirsiniz, “hayatın hoşlukları” da... Adını ne koyarsanız koyun, benim açımdan çok düşündürücü bir şeydi.

Arabamız öğle saatlerinde Konya’nın “İçeri Çumra” kasabasına giriyordu. 32 yıl öncesine döndüm. Yıl 1979’du. Bir akşamüzeriydi. Türkiye’de 5 şehirde kısmi milletvekili seçimleri yapılıyordu. 32 yaşında bir öğretim üyesiydim. Rahmetli Bülent Ecevit’in danışmanıydım. CHP’nin o seçimde kullandığı “Zor günleri halkla birlikte aşıyoruz” adlı kitabı yazmıştım. Seçim otobüsündeydim. Türkiye’nin en karanlık günleriydi. “Ülkücü-devrimci” kutuplaşması ülkenin şehirlerini, kasabalarını, caddelerini düşman kamplara bölmüştü. Seçim otobüsü tam İçeri Çumra’nın kavşağına geldiğinde genç bir teğmen bizi durdurdu. “İçeri girmezseniz iyi olur. Durum gergin, ülkücüler tertibat aldı” dedi. Ecevit “Siz görevinizi yapın. Biz gireceğiz” dedi ve eşi Rahşan Ecevit’le birlikte otobüsün ön sırasına oturdu. Biraz sonra kasabaya girerken iki taraftan ateş açıldı. Canımızı zor kurtardık. O nedenle “İçeri Çumra” adını 32 yıldır unutmadım.

Önceki akşam Konya’nın, Türkiye’nin en büyük 500 şirketi listesinde 39’uncu sırada yer alan “Konya Şeker”in başkanı ve yöneticileri ile yemek yiyoruz.

İçeri Çumra ile ilgili hatıramı anlatırken, şirketin başkanı sözümü kesti ve sordu:
“Tam kasabaya girişinde, yolun üzerine devrilmiş kavak ağacını hatırlıyor musunuz?”
“Evet çok iyi hatırlıyorum” dedim. Çünkü devrilen ağaç yolu kapatmış ve kasabanın içine girmemizi engellemişti.
“Nereden biliyorsunuz” diye sordum.
Cevap beni hayretler içinde bıraktı:
“O ağacı devirip, yolu kapatan ülkücü bendim.”

Tam 32 yıl geçmişti. Karşımda, parlak bir işadamı oturuyordu. “Kadere bak” dedim.

“Konya Şeker”, 56 bin pancar üreticisinin oluşturduğu birliğe ait şeker üreten bir şirket. Son yıllarda herkes onlardan bir “Anadolu mucizesi” olarak söz ediyor.

Seçimle işbaşına gelmiş yönetim, kısa sayılabilecek bir süre içinde, şirketi onlarca kat büyütmüş. İnsanı gerçekten heyecanlandıran olağanüstü projeleri hayata geçirmişler.

Çikolata, şekerleme üretiyorlar. Herkesin hayvancılıktan kaçtığı bir dönemde, olağanüstü yaratıcı modellerle hayvancılığı geliştiriyorlar.

Angus sığırlarını Türkiye’ye getiren şirket o.

İslami amaçlı şirketler halkın parasını batırırken, onlar 56 bin üyeli bir birliği uçuruyorlar. “Buzağı kreşleri” kurmuşlar. Köylü getirip ineğini bırakıyor. Bakımını yapıyor, yemini veriyorlar. Modern ahırlarda sütünü sağıp pazarlıyorlar. Doğan yavrular köylünün oluyor. Ve kazandığı paradan harcamaları düşüp, köylüye parasını ödüyorlar.

Kreşin duvarları, tıpkı bir çocuk kreşi gibi, şirin buzağı ve çiçek desenleri ile dolu. Tek kelime politika konuşmuyorlar. Sadece işlerine bakıyorlar.

Şirketin başkanı eski bir öğretmen olan Recep Konuk.

Gençliğinde ülkücüymüş. Köyde doğmuş. İzmir 9 Eylül Üniversitesi’nde okumuş. Sonra Çumra’nın belediye başkanı olmuş.

Çok başarılı bir başkanlıktan sonra Pancar birliğinin seçimlerine girip başkan seçilmiş. Türkiye’nin birçok birliği batarken veya zararlarla devletin kapısına dayanırken, onlar en büyük 500 içinde en üst sıralara tırmanmaya başlamışlar. Gerçekten büyük heyecan duydum. Konya ekonomide neden başarılı, bu şirketten çok iyi anlıyorsunuz.

1979 yılında İçeri Çumra’nın girişindeki o olayda benim karşımda o da varmış. “Ama epey silah atıldı” dedim. “Ben kurşun atmadım. Ama kurşun yedim” dedi. O günlerdeki olaylarda vurulmuş ve bir böbreğini kaybetmiş.

Sözlerini şöyle tamamladı:
“Sonra yıllar geçti. Ecevit’in ne büyük bir insan olduğunu anladım. Onu çok sevdim. MHP’den belediye başkanı seçildim, ama mali işlerin başına bir CHP’liyi getirdim. Benden sonraki belediye başkanı da onu tuttu. Çünkü işini çok iyi yapıyordu.”

Bugünü düşündüm.

Düşmanlıkları, hoyratlıkları, yapılan haksızlıkları, haksızlıkta direnmeleri.

Sonra kendi kendime sordum:

“Acaba 20 yıl sonra hayat bugünden kimleri böyle hoş tesadüflerle bir araya getirecek?”

Önceki akşam karşımda bana rahmetli Özal’ı hatırlatan, yaratıcı ve ihtiraslı bir işadamı vardı. Yanında onun kadar heyecanla işine sarılan İcra Kurulu Başkanı Sefa Çağlayan oturuyordu. Onlara bakınca, bugünün kavgalarının manasızlığını bir kere daha anladım. Ve Anadolu’yu gezip, bu mucize insanların işlerini yerinde görmeye karar verdim.