Konuşma Metinleri

Paylaş

TÜSİAD'ın Toplantısında Sayın Recep Konuk'un Konuşma Metni

Hepinizi saygıyla selamlıyor, tarım konusunu gündeme getirdiğiniz için teşekkür ediyorum.

TÜSİAD tarafından hazırlanan, tarım ve gıda: gelişmeler, politikalar ve öneriler raporunun görüşüldüğü bu toplantıya ben Konya Şeker Yönetim Kurulu Başkanı sıfatımla davet edildim.

Ancak değerlendirmemi sadece bu sıfatımla yapmayacağım. Raporu da oturumunu yaptığımız şeker sektörünü de sadece bu vasfımla yani sanayici bakış açısıyla değerlendirmeyeceğim.

Çünkü ben aynı zamanda PANKOBİRLİK ve Konya Pancar Ekicileri Kooperatifi Başkanı'yım. Yani öncelikle pancar üreticisiyim. Çiftçiyim.

Değerli katılımcılar;
Hazırlanan bu raporu önemsiyorum. İtiraz ettiğimiz birçok noktasına, kabul etmediğimiz bazı yaklaşımlarına rağmen önemsiyorum. Alanında yetkin hocalarımız tarafından hazırlanmış olmasının yanında bu çalışmayı önemli kılan bir diğer hususta yaptıran kuruluşun ülkedeki ağırlığı, yayınladığı raporların yarattığı etkidir.

TÜSİAD yöneticilerine özellikle tarımsal üretim ve gıda güvenliğinin bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de önemli bir tartışma konusu olduğu bu günlerde raporu tartışmaya açtıkları için teşekkür ediyorum.

Değerli katılımcılar;
Bu oturumda şekeri ve şeker sektörünü görüşeceğiz. Değerli hocalarımız zaten istatistikî verileri çıkarmışlar. Karşılaştırmalarını yapmışlar. Önerilerini ortaya koymuşlar. Bizim katıldığımız hususlar var. Katılmadığımız hususlar var. Örneğin maliyetlerin yüksek olduğu tespiti var ama maliyetleri arttıran hususlar yok. Yine şeker fiyatları dünya pazarları ile karşılaştırılmış ama girdi maliyetleri kıyaslanmamış. Tüketicinin 1 kg şeker alabilmek için ne kadar çalışması gerektiği çarpıcı şekilde kıyaslamalı olarak verilmiş ancak ülkemizdeki hane halkı geliriyle örneğin Yunanistan arasındaki fark verilmemiş. Bu da sadece sonuçlar üzerinden hüküm verilmesine neden olmuş. Eğer bazı kıyaslamaları yaparken bazılarını eksik bırakırsak çözüm noktasında doğru yöne gitme şansını yakalayamayacağımız açıktır.

Biz;

- Dünya ve ülkemiz makro ekonomik verileri,

- Tarımsal ürünler arası etkileşimler,

- Geleceğe dair tarımsal politika tercihleri,

Gibi çok önemli hususların da raporun hazırlanmasında değerlendirildiğini görmek isterdik. Örneğin dış politika tercihleri bakımından, çok bilinen AB reformu dışında başka açılımlarda değerlendirilmeliydi. Dünya’da ve Türkiye’de şekeri ve şekerli ürünleri içine alan ciddi serbest ticaret anlaşmaları imzalanmış ve imzalanmaktadır. Daha da önemlisi AB’nin diğer ab dışı bazı ülkelerle yapmış olduğu serbest ticaret anlaşmaları vardır. Türkiye AB’ye girdiğinde bunlardan nasıl etkilenecektir' Maalesef raporda bunların cevapları yoktur.

Raporda yürürlükteki mevzuat, pancar şekeri ve NBŞ sektörü kısıtlı bazı açılardan sorgulanmış, karşılaştırmalarda da maalesef Eşitler karşılaştırılmamıştır. Dolayısıyla pancar şekeri sektörü tüm yönleriyle değerlendirilememiştir.

Örneğin raporda, Türkiye'deki pancar veriminin AB'deki pancar verimi ile aynı olmadığı ifade edilmektedir. Bu tespiti yaparken, Türkiye’de yüksek verimli pancar üretimi için suyun, enerji harcanarak temin edildiği (mısır için de bu böyle) ab ülkelerinde ise büyük ölçüde bol yağış nedeniyle buna ihtiyaç duyulmadığı gerçeğini de söylememiz gerekirdi.

Raporda katılmadığım bir diğer husus ise fiyatlardır. Kamış şekeri üreticisi ülkelerle, pancar şekeri üreticisi ülkeler birlikte karşılaştırılmıştır. Yani farklı sıkletlerdeki boksörler dövüştürülmüştür. Aslında Eşitleri karşılaştırma mantığından hareket edildiğinde, Türkiye’nin yeri, dünya’daki benzerleri bakımından olumlu segment içindedir. Fiyat düzeyi AB ortalamasına yakındır.

Rapor makro anlamda önerilere yer vermektense, kuru madde, üretim kotası/satış kotası, %10 kota limiti gibi bazı hususlara takılmış, buralarda sıkışıp kalmıştır.

Raporda şeker borsa fiyatları ile iç fiyatlar arasında bir ilişki kurulmaya çalışılmaktadır. Dünya şeker üretiminin % 77,8'i şeker kamışından, % 22,2'si şeker pancarından üretilmektedir. Borsa fiyatlarının; kamış şekeri fiyatlarının üstünlüğü ve etki alanında oluştuğu, ülkemizin ise pancar şekeri üreticisi olduğu gerçeği raporun bu bölümünde unutulmuş gibi görünmektedir.

Türkiye’de tüketici pancar şekerini pahalı tüketmemekte, aksine nişasta bazlı şekeri pahalı tüketmektedir. 2003-2007 döneminde ticari bazda izoglukoz fiyatları 548 Usd/Ton ile 712 Usd/Ton arasında değişmiştir. Bunu kuru madde bazına çektiğimizde, fiyat aralığı 731 Usd/Ton - 949 Usd/Ton olarak gerçekleşmektedir. Dünya’da NBŞ’de aynı dönemde 500 Usd/Ton’un üzerinde bir fiyat oluşmamıştır. Nitekim ülkemize 300 Usd/Ton'un altında fiyatlarla ithalat yapıldığı da bilinen bir gerçektir.

Raporda, Türkiye tatlandırıcı piyasasında % 10 paya sahip duruma gelmiş olan sentetik tatlandırıcı olgusu ve bunun gelecekte oluşturacağı tehditler de maalesef göz ardı edilmiştir. Türkiye’ye ithal edilen sentetik tatlandırıcıların pazardaki payı, neredeyse nişasta bazlı şeker piyasasının sahip olduğu pay düzeyine ulaşmış bulunmaktadır.

Raporda kamuya ait pancar şekeri fabrikalarının stokla çalıştıkları ifade edilmektedir. Rapor toplam stok üzerinden değerlendirme yaptığından yanıltıcı olmaktadır. Stok olarak görünen 215 bin tonun yaklaşık dörtte biri bir kez üretilip sürekli olarak stokta bekletilen b kotası şekeridir.

Raporda Kendine yeterliği sağlamak için AB’den daha yüksek bir koruma ile sektörün korunduğu ifade edilmektedir. Hâlbuki AB’de beyaz şeker ithalatında 419 Euro/Ton sabit vergi uygulanmakta, eğer bu da yeterli olmazsa özel koruma önlemi adı altında ve dış fiyatı iç fiyata eşitleyen ek bir vergi uygulanmaktadır. Yani iç piyasa hiçbir riske meydan vermeyecek şekilde korunmaktadır.

Bunları tartışabiliriz. Ancak ben PANKOBİRLİK Başkanı olarak şeker sektörünü tarımın bütününden ve üretimden ayırarak değerlendirme hakkını kendimde görmüyorum.

Elbette ki şeker sektöründe sorunlarımız vardır.

- Sektörün hammaddesi ve şeker maliyetinin % 60-65’ini oluşturan pancar üretiminde mazot, gübre, tohum, elektrik, sulama gibi girdilerin çiftçilerimiz tarafından karşılaştırma yapılan ülke üreticilerine göre 2,5-3 kat gibi fazla bedel ödenerek kullanılabildiğini hesaba katmazsak,

- Yine bazı zorunluluklarımız nedeniyle rantabl olmadığını bile bile şeker fabrikası kurduğumuz bölgelerdeki toprak yapısı nedeniyle polar oranının düşük olduğunu unutursak,

- Ve yine özellikle kamu şeker fabrikalarının yenileme yatırımlarını yapamadıkları için kapasite kullanım oranlarının ve verimliliklerinin düşük olması gerçeğini yok sayarsak,

- Birim alanda verimi arttırmak için, toprak ve tohum ıslahı, sulama, ileri tarım teknik ve teknoloji yatırımlarının yapılamamasını görmezden gelirsek,

- Tarımsal ürün maliyetinde kar ve emek karşılığı olmamasına rağmen, tarım arazilerimizin, bölünmüşlüğü nedeniyle optimum işletme büyüklüğüne sahip olmamalarının işletme maliyetlerini yükselttiği gerçeğini de ihmal edersek, tüm bu eksikliklerin suçunu pahalı üretiyor diyerek çiftçiye yüklersek suçluyu bulmuş ve üretmeyerek ithal edelim diyerek çözümü de keşfetmiş oluruz.

Bu rapor sektörü ve sorunlarımızı değerlendirebilmemiz, tartışabilmemiz açısından önemlidir.

Ancak bu raporda;

- AB’de toplam bütçenin % 38’inin, bizde ise % 2,48’inin tarıma ayrıldığı,

- Çiftçi başına tarımsal desteğin, ab ülkelerinde 1.670 ¬ iken ülkemizde 142 ¬ olduğu,

- AB ve ABD’de tarımsal girdilere uygulanan kdv oranı standart oranın üçte biri iken bizdeki oranın lüks tüketime uygulanan standart kdv oranıyla aynı olduğu,

- 2,4 milyon ton şeker tüketimimize rağmen kota fazlası veya kayıt dışı NBŞ üretimi, kaçak şeker girişi, ihtiyacın üzerinde kimyasal tatlandırıcı ithalatı gibi nedenlerle 1,7 milyon ton şeker üretebildiğimizi, bununda şeker fabrikalarımızın yaklaşık % 50 atıl kapasite ile çalışmasına neden olduğunu, kapasite kullanımının düşüklüğü nedeniyle de maliyetlerin yükseldiği,

- Pancar şekerinin ülke ekonomilerine sağladığı yüksek katma değer nedeniyle tercih edildiği, bu tercih sebebiyle AB’de NBŞ üretiminde ortalama % 2-3’lük kota uygulanırken ülkemizde bu oranın % 10 olduğu,

- Günümüzde çok tartışılan biyoyakıtların gıda güvenliğini tehdit ettiği iddiasına rağmen rakamların şeker bazlı biyoyakıtlar açısından bu iddiayı doğrulamadığı, nitekim dünya şeker stoklarının 2003/04 üretim yılında 67.787,2 ton iken 2006/07 yılında 74.745,6 ton olduğu, büyük miktarlarda biyoyakıt üretimine rağmen dünya şeker fiyatlarının artmadığı,

- Sera gazlarının etkisini azaltmada dolayısıyla da iklim değişikliği ile mücadelede şeker pancarı tarımının etkili olduğu, örneğin 1 ha şeker pancarının 30 ton karbondioksiti emdiği, buna karşılık 19 ton oksijen ürettiği, ülkemizin ileride uygulamak zorunda kalacağı çevre standartları açısından da şeker pancarı tarımının en düşük maliyetli önlem olacağı,

- Gibi hususlar da gözden kaçırılmamış olsaydı, mutlaka daha objektif bir sonuca ulaşılır ve daha sağlıklı öneriler sunma imkânı oluşurdu.

Değerli katılımcılar;
Piyasa fiyatları önemlidir. Tüketici memnuniyeti önemlidir. Ancak bir ülkedeki insanların mutluluğunun ve memnuniyetinin belirleyicisi sadece bunlar değildir. İstihdam, üretim, birey olarak üreten insan olmanın verdiği güven ve tatmin, sosyal denge gibi hususlar da toplumsal huzur ve istikrar açısından önemlidir.

Şekeri, dolayısıyla şeker pancarını üretmediğiniz zaman, hangi alternatif ürünü ya da pancardan ekmeğini çıkaran insanlara şehirlerin varoşlarında işportacılık dışında hangi mesleği önereceksiniz' Şeker pancarı tarımı sayesinde gelişen veya varlığını sürdüren hayvancılığı nasıl devam ettireceksiniz' Tarımdan ve üretimden koparacağımız ve Ne iş olsa yaparım demek dışında kısa vadede bir vasıf kazandıramayacağımız insanları nasıl mutlu edeceğiz' Bu ve buna benzer yüzlerce soruya cevap bulmamız gerekiyor.

Değerli katılımcılar;
Özelde şeker pancarı, genelde tüm tarım ürünleri için pahalı üretiyorsak üretmeyelim mantığıyla hareket edersek neleri kaybedeceğimizi ve hangi riskleri göze almamız gerekeceğini de iyi hesaplamamız gerekir.

Ancak özellikle tartışmamız gereken bir husus var. Tarımsal üretime ve tarım sektörüne birkaç yıl hatta birkaç ay önceki bakış açısıyla bakabilir miyiz?

Gıdada, tarımsal ürün piyasalarında son zamanlarda değişen dengeler yok mu?

Bundan 2-3 yıl önce hatta birkaç ay önce tarımsal üretime belki piyasa ve fiyat istikrarı, tüketici faydası ekseninden bakabilirdik. Her ne kadar ben bu görüşte olmasam da kim nerede üretirse üretsin yeter ki ucuz olsun mantığı belki savunulabilirdi.

Örneğin buğdayı pahalı ürettiğimiz iddia edildi ve neticede ithalat yolu açıldı. Tüketim gün geçtikçe arttı. Üretim azaldı. Bugün dünya piyasalarında buğday fiyatları bizim maliyetlerimizin iki katına çıktı. Şimdi biz üretelim desek bile üretimimizi arttırmak için zamana ihtiyacımız var. Yani pahalı ithalata bir süre mahkûmuz.

Aynı şey birçok ürün dalında oldu. Kısaca Türkiye kendi yetiştirebileceği onlarca kalem tarım ürününü mısırdan, pamuğa, muzdan, portakala ithal eder hale geldi. Ne için ucuz tüketmek için. Ne pahasına, tarımsal üretimi azaltmak, gıda güvenliğini riske etmek, piyasa istikrarını küresel dalgalanmaların yıkıcı etkilerine karşı korumasız bırakmak, üretim alanlarını kaybetmek, şehirlerin çevresinde varoşlar yaratmak, sosyal çatışma riskini göze almak pahasına.

Evet, pahalı ürettik. Çünkü birim alanda üretimi arttıracak yatırımları yapamadık ve tedbirleri alamadık. Tarımdaki istihdamı gelişmiş ülkeler düzeyine çekemedik. Çünkü sanayileşme ve hizmetler sektöründe hızlı mesafe alamadık, tarım nüfusuna alternatif istihdam alanları yaratamadık.

Bunlar eksikliklerimizdir. Bunlar mutlaka değerlendirilir. Ancak bugün için karşı karşıya olduğumuz sorun gıda fiyatlarından daha büyük bir sorundur. Gıda güvenliği.

Son dönemde o sebeple veya bu sebeple tarımsal ürün piyasalarında dengeler değişmiştir. Yeni dengelerin ekonomimiz ve piyasalar üzerinde yaratacağı zararları kısa vadede tolere edecek tedbirlerimizde maalesef yoktur.

Bu nedenle tarım politikaları belirlenirken artık eski ezberlerimizi değiştirmemizi gerektiren yeni şartlar oluşmaktadır. İhmal edemeyeceğimiz gelişmeler mevcuttur.

Onun için de yeni tarım politikalarını belirlerken eski şartlar devam ediyormuş gibi davranırsak yarın üstesinden gelemeyeceğimiz sorunları göğüslemek zorunda kalabiliriz.

Elbette yine ucuz tüketelim, elbette tüketici faydası politikalarımızda başköşede olsun.

Ancak bunu gerçekleştirmek için üretim esaslı, gıda ve tarımsal ürün arz güvenliğini ihmal etmeyen bir bakış açısına ve politikalara, yeterince ve ucuz üretmemizi sağlayacak yatırımlara ihtiyacımız var. Yeni bir strateji oluşturmaya ihtiyacımız var. Ve bu stratejiyi de ab tarım politikaları ve tam üyelik durumunda etki analizleri ile sınırlı çalışmalarla belirleyemeyiz. Çok yönlü politikalara ihtiyacımız var.

Türkiye, ithalat seçeneği ve tarımdan koparılıp varoşlara yığılan geniş halk kitlelerine belediyeler eliyle yardım yapmak dışında başka çözümleri de tartışmak ve yeni politikalar üretmek zorunda.

Son olarak ifade etmek istiyorum ki; bu oturumun konusu olan şeker de pahalı ürettiğimiz tespitine katılmamamıza rağmen bugün için bu tespitin doğru olduğunu kabul etsek bile bu yarınlarda da pahalı üreteceğiz anlamına gelmez. Ancak üretimden vazgeçersek pahalı tüketeceğimiz kesindir.

Tüm itirazlarımıza rağmen, tarım konusunu tartışmaya açtıkları için TÜSİAD yönetimine ve raporu hazırlayan değerli akademisyenlere teşekkür ediyor, bütün katılımcılara saygılarımı sunuyorum.